Anarşizm sadece politik bir ideoloji değildir. Aynı zamanda bir felsefi yaklaşım, düşünme biçimi/yöntemi ve yaşam tarzı oluşuyla birlikte bir bütün olarak değerlendirilmelidir. Anarşizm bizi baskılayan, aşağılayan, yok sayan, sömüren, katleden tüm mekanizmaları; kapitalist sistemi, devlet mekanizmasını, erkek egemenliği, homofobiyi, gerontokrasiyi, militarizmi kısacası tüm otoriteleri ortadan kaldırma ve yerine adil, özgür bir dünyayı oluşturma mücadelesidir. Ancak bugünün dışında, gelecekte gerçekleşecek bir ideal biçiminde düşünülemez.
Adaletsizliklerin var olduğu kötülüğün dünyasından, özgürlüklerin her daim yaşandığı adil dünyaya geçiş; zor aygıtının yardımı olmaksızın gerçekleşecekse (ki ancak bu zor aygıtı olmadan gerçekleşebilir) bu geçişi sağlayacak olan yöntem bugünden yaşanan örgütlülükleri işaret etmektedir.
Bugünden başlanacak ve küçüğünden büyüğüne, özel olandan genele ve bütünlüklü bir şekilde kurulacak her kolektivite anarşizmi gerçekleştirmeye başlamaktır.
Biz anarşistler bunun farkında olarak bugünden özgür biçimde kurulan doğrudan politik örgütlenmelerle birlikte; bugünden özgür biçimde kurulan ve işleyen yaşamsal örgütlenmelerle sınırsız, sınıfsız dünyayı yaratmayı sürdürüyoruz. İşte bu düşüncenin de anarşist hareketin ortaya çıktığı, anarşizmin politik bir ideoloji olarak tariflendiği ilk zamandan bugüne değişik biçim ve boyutlarda pek çok anarşist tarafından altının çizildiğini ifade ediyoruz.
Anarşizmin gerçekleşmesinde önemli gördüğümüz düşünceleri ve devraldığımız geleneğin içeriğini net bir biçimde ortaya koymayı önemseyen anarşist bir dergi olarak bu sayımızda da anarşizmin yaşamsal boyutunun altını çizen; postmodernistlerden çok önce devleti ve kapitalizmi bir ilişkiler bütünü olarak gören, Türkçe’de az bilinen bir anarşisti, Almanyalı devrimci Gustav Landauer’i ve düşüncelerini anlatmak istiyoruz.
“Ruhsuzluk” ve Devlet
1870’de Almanya’da Yahudi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Landauer genç yaşlarında politik alanda mücadele vermeye başlamış, radikal düşünceleri sebebiyle 1891’de Sosyal Demokrat Parti’den ihraç edilmişti. Politik çalışmalarının yanı sıra William Shakespeare’in eserlerini Almanca’ya çevirmesiyle tanınan Landauer, metafizik ve din konularında da çalıştı. Onun bu yönelimi politik düşüncelerini etkiledi, politik felsefesinde metafizik pek çok öge yer aldı. Tarihteki pek çok politik hareketin/devrimin iktidarı amaçladığını ve iktidarı ele geçirdiği andan itibaren yozlaştığını görmesi, onun politik açıdan devrim olgusunu tartışmasının gerekçesi olmuştu.
Ama bu tartışma devletin, kapitalizmin ve her türden otoritenin karşısında aktif bir mücadele yürütmesine engel değildi.
Der Sozialist’in editörü olarak yazınsal alanda politik mücadeleyi sürdürdü ve fikirlerini Die Revolution (Devrim) ve Aufruf Zum Sozialismus (Sosyalizme Çağrı) kitaplarında dile getirdi.
“Anarşizm iktidarın (hükümranlık, hiyerarşi, zoraki kurumlar) yokluğunu şart koşar; terörizmle eşit bir şey değildir ve egoist bireycilikle temellendirilemez” cümleleriyle anarşizmin toplumsal yönünü dile getirdi.
Toplumsallığın önemine her zaman vurgu yapan Landauer için insanları bir arada tutan, ortak özlem ve ihtiyaçlara karşılık verebilen “ruh” ile; birlik, komünal yaşam ve özgürlük mümkündür. Ruh, yaşama anlamını ve kutsallığını verir. Ruh neşe, güç ve haz ile şimdiki zamanı yapar, yaratır ve ona sızar. Ruh tanımı toplumu imgeler ve ruhun yitimi ile devletler ortaya çıkmıştır. Ona göre ruh nerede ise orada toplum vardır. Nerede ruhsuzluk varsa orada devlet vardır.
Bu sebeple devlet insanları birbirine bağlamanın bir başka yoludur ancak bu yol, yapaylığıyla ruhu bozmaktadır. Devlet; politik bir devrimle, iktidarın alt üst oluşu ile ortadan kaldırılabilecek bir şey değildir. Bu yapaylıktan sıyrılmak için yeni bir ruh yaratılmalıdır.
Özgürlük: Şimdi Burada
Landauer için ruhun yeniden işlerlikte olduğu yeni toplumun yaratımı ancak bugünden kurulacak yeni ilişkilerle mümkündür. Özgürlük, sadece aklen ve fiziken kapitalizmden çıkabilen, kapitalizm içerisinde rol oynamaya son veren ve iradi insan olmaya başlayan kişiler için mümkündür.
Anarşizm/sosyalizm ise, bir idealin yardımıyla yeni bir gerçeklik yaratma mücadelesidir. Ve o ideal de gerçekliğe dönüşecek bir şey değil, içinde bulunduğumuz zamanda kendi gerçekliğimizi yaratmamızı sağlayacak bir referanstır.
Özgür toplumu bugünden özgür bir biçimde örgütlenmeye başlayarak oluşturacağımızı ifade eden Landauer, siyasi devrimin toplumsal dönüşümü sağlayacak yegane yöntem olmadığını düşünür.
Bu sebeple üretim araçlarının sahiplerinin değişmesinin özgür toplumu oluşturmak için yetmeyeceğini düşünse de özellikle Bavyera Devrimi’nden sonra, siyasi devrimi topluluk/komün ruhunun ortaya çıkmasını sağlayacak, yenilenmiş bir ruhla koşulların değişmesi için yolu açabilecek bir olgu olarak daha çok sahiplenmeye başlamıştır.
Landauer anarşist perspektifle eserler üretip mücadele ettiği yıllar boyunca uzun bir dönem toplumsal ayaklanmalara ve politik devrimlere mesafeli olmuşsa da 1918-1919 yıllarındaki Alman Devrimi’nde doğrudan politik mücadelenin içerisinde yer aldı. Politik mücadelenin katkılarını açıklamaktan da geri durmayan Landauer, Bavyera Sovyeti’ne Aydınlanma ve Halk Eğitim Sorumlusu olarak dahil olmuş, bu devrim sırasında Münih sokaklarında katledilmiştir.
Hemen şimdi ve burada gerçekleşmesi gereken sosyalizm/anarşizm onun için kültürel bir harekettir ve şartların, koşulların, maddi unsurların gelişmesi ile zorunlu bir biçimde ortaya çıkmayacaktır. Onun için hiçbir ilerleme, teknoloji, ustalık bize kurtuluş ve iyilik getirmeyecektir. Landauer’e göre büyük dönüşüm sadece ruhtan, sadece içsel ihtiyaçlarımızdan ve içselleştirilmiş farkındalıklarımızdan doğacaktır. Bu düşünceleriyle Landauer döneminin devletçi sosyalistlerine, Marksistlere, Marksizm’in devlet düşüncesine, tarihselciliğine ve sanayileşme mitine karşı çıkmıştır. Bilimciliğin yanlışlarını ortaya koymaya çalışmıştır.
Landauer yine pek çok anarşist gibi eğitim sistemini eleştirmiş, okulları militarizmin öncüsü olarak açıklamıştır. Buna rağmen özgür öğrenimin de özgür toplumun yaratılmasında önemli bir faaliyet olduğunun daima altını çizmiştir.
Toplumun devletçe düzenlenmiş alanlarının ele geçirilmesini, devletsizleştirilmesini isteyen Landauer somut olarak “tüketimin örgütlenmesi sosyalizmin başlangıcıdır” diyerek emeğin yeniden örgütlenmesiyle başlamak gerektiğini düşünmüş, Kropotkin’e referans vererek de kafa ve kol emeğinin birleştirilmesini, merkeziyetçi olmayan teknolojileri önermiştir.
Kooperatifleri, (başta kırlarda) komünleri, komünal yaşamayı savunmuştur. Muğlak bir takas ekonomisini savunsa da onun ekonominin bugünden örgütlenmesi gerektiği fikri toplumsal dönüşümün gerçekleşmesi konusunda önemlidir. Devleti başka türlü ilişkiler kurmaya başlayarak yıkacağımızı düşünen Landauer, yeni bir toplum kurulmak isteniyorsa onu şimdi kurmalı ve uygulamalıyız diyerek “şimdi”nin önemini vurgulamıştır. Onun için gerçek şimdidir.
Bugün kurmaya başlarsak anarşizm mümkündür!
Semih Erdem Çankaya