Hep kullanılagelen bir kalıp vardır: “gelişen teknolojiyle birlikte…” Gelişen teknolojiyle birlikte hep şu ya da bu değişir ve hayatımıza girer. Gelişen teknoloji en başta hayatımıza iletişim kolaylığını soktu; bilgiye erişim, insanaerişim gün geçtikçe kolaylaştı. O kadar kolaylaştı ki bu erişimden uzaklaşmak artık zorlaşmaya başladı. Her sene gerçekleştirdiği bir anketle yılın kelimesini seçen İngiliz Cambridge Sözlüğü, 2018yılının kelimesinin “nomofobi” olduğunu duyurdu. Yani cep telefonundan, dolayısıyla sosyal medyadan uzak kalma korkusu.
Bu kelime aslında 2008’de İngiltere’de gerçekleştirilen bir araştırma sonucu hayatımıza girdi. Bir güvenlik firmasının yaptığı bu araştırma, İngilizlerin %53’ünün cep telefonlarını kaybettiklerinde, şarjları bittiğinde ya da azaldığında ve mobil internet bağlantıları olmadığında kaygıya kapıldıklarını açığa çıkardı. Son 10 yılda yapılan yeni araştırmalar bu oranın gözle görülür bir şekilde arttığını da gün yüzüne vuruyor.
No mobile phobia’dan (cep telefonsuz kalma fobisi) türetilen no/mo/fobi, aynı zamanda -kapitalist ya da değil- yaşamın gerçeklerinden ve zorluklarından kaçmak için kullanılan kapının da bir nevi belirsiz bir süreliğine kapanmış olmasıyla da doğru orantılı. Sonuçta kim metroda dizi izlemek varken tanımadığı insanlara bakmak zorunda kalmak ister ki? Her ne kadar Amerikan Psikiyatri Derneği’nin geniş çaplı kabul gören, 2013 yılında yayınlanan son tanı kitabı DSM-V’de ve Dünya Sağlık Örgütü’nün 2015 yılında 10’uncu edisyonunu yayımladığı Uluslararası Hastalık Sınıflandırma Kitapçığı’nda (ICD-10) bulunmasa bile -ki her iki kitabın yeni edisyonlarında olacağı ve olması gerektiğine dair tartışmalar hala güncelliğini korumakta- nomofobi, hayatımızda hızlıca yer eden teknoloji ve beraberinde getirdiği sorunlardan biri olarak yer tutmakta.
Nomofobi Kapitalizmdir
Bu “hastalık”tan muzdarip olanların başını gençler ve ofis çalışanları/beyaz yakalılar çekiyor. Farklı dönemlerde sürekli değişim içerisinde olan kapitalizm, yarattığı bu değişime adapte olacak -bireyliğini kaybetmiş- bireyler imal etmek için gençlerin önüne aynı yemeği; bazen yeni bir oyun (Clash of Bilmemne, Candy Crush Saga/Jelly/Pizza), bazen yeni bir sosyalleşme uygulaması
(Tinder, Azar, Happn) olarak gençlerin önüne sürüyor. Sanal dünya dışında bir gerçekliğe adapte olamamış gençlerin payına ise bunlardan uzaklaşmanın yarattığı anksiyete düşüyor. Çoğu zaman birden fazla telefon kullanmak zorunda kalan beyaz yakalılar ise patronlarından gelebilecek bir arama için her daim tetikte olmak zorunda.
Hiç ummadık bir anda gelebilecek bir aramayı aç(a)mamanın anlamının kötü imaj yaratma, işin aksaması, patronun gözüne girememe ve hatta işten atılmaya varabileceğini bilen beyaz yakalılar şarj aletlerine daha önce hiç olmadıkları kadar bağımlı kalıyor. Bu bağımlılık yoksunluğa dönüştüğünde açığa çıkan anksiyete işçilerin hayatını olumsuz etkiliyor. Nomofobiyi fark eden patronlar, işçilerin sağlığı için değil ama iş performansının zarar görmemesi için çalışanları daha az telefon kullanmaya ya da “stres atıcı” aktivitelerde bulunmaya motive ediyor.
Nomofobi artık hayatımızda o kadar yer edinmiş ki kapitalizm kendi ürettiği soruna da bir çözüm sunmaya başlamış bile. Yavaş yavaş ortaya çıkan Dijital Detoks Turizmi akımı ile beraber şirketler, telefonlarından ve sosyal medyadan uzaklaşmak ve “rahat bir nefes almak” isteyenler için özel tatil paketleri çıkarmaya başladı. Tabi kapitalizmin önceliği her zamanki gibi iş performansı…
Varlığıyla hayatımızı işgal eden kapitalizm, artık yokluğuyla da bizi sınamanın yollarını arıyor. Bu sınava karşı mücadele ederken aklımızın bir köşesinde yer etmesi gereken önemli bir soru var: Hangi gerçekliği istiyoruz?