A-101: Harca Harca Bitmez, Diren Diren Biter – Aslan Kızılçay

0
474

Başlığın çok da özgün olmadığının farkındayım. Fakat sömürü bu denli yaygınlaşmışken onu teşhir etme gayretinde olan bizler de payımızı alıyoruz. Klişeleşmemek için elimizden geleni yapsak da kendimize ait olmayan klişe korku hikayelerinin içinde tıkılıp kalabiliyoruz. Belki yıllardır aynı sloganları aynı kafiyelerle atmamız ve yazmamız bundandır.

Öncelikle bu şirket sloganının -farklı bir anlamda da olsa- ne kadar “gerçekçi” olduğundan bahsedelim. 2 farklı mağazasında çalıştığım sürede, ortalama bir A-101’de mağazanın genişliğine göre 6 personel bulundurma zorunluluğu olduğunu öğrendim. Bu personeller dönüşümlü şekilde çalışmalı, izin ve haftalık tatil buna göre dağıtılmalıdır. Kağıt üzerinde ne kadar adil ve “normal”. Ancak gerçek hiç de böyle değil. Çalıştığım iki mağazada da sorumlu yardımcısı dahil 4 kişiydik. Bir de canı sıkıldıkça gelen mağaza sorumlusu (M.S) vardır ki o hepten ayrı bir hikaye.

Bu mağazada sürekli bulunan bu 4 kişi mağazadaki her işten sorumludur. Önyüz yapmak, yerlere mob atmak, toz almak, paket açmak, kasaya bakmak, indirim ve spot sepetlerini düzenlemek, haftada 1 gün yaş temizlik yapmak, yük paleti indirmek ve tabii ki S.K.T (son kullanma tarihi) yapmak. Buna neden bakmak veya kontrol etmek değil de “yapmak” dediğimi sonra açıklamaya çalışacağım.

Sayım Var Bahanesiyle Verilmeyen İzinler

Çoğunlukla fiziksel güç gerektiren ve kağıt üzerinde en az 6 kişinin dönüşümlü yapması gereken bu işler 4, bazen de 3 kişiye yükleniyor. Az işçi-çok iş mantığıyla yürütülen bu düzen, çalışanların işsizlik ve firmada sıklıkla başa gelen açıklamasız maaş kesintisi gibi korkularla patronlar tarafından güvenceye alınıyor. Normalleştiriliyor. Örneğin benim çalıştığım ilk mağazada biri sorumlu yardımcısı da dahil olmak üzere üç kadın ve bir erkek çalışmakta. Vardiyalar sabahçı (8:30 – 17:30), akşamcı (13:00 -21:30) şeklinde dağılmakta. Yani mevcut çalışanlar da bir arada iş bölümü yapamıyor haliyle.

Paletler var, mal gelecek, sayım var bahaneleriyle hakkımız olan izinler birçok kez engelleniyor. Yine bir gün mal paleti gelecek ve koliler indirilecek denmişti. O sırada kendisinden çok daha ağır yoğurt kolisini dolaba dizmek için kaldıran kadın arkadaş diz çöküp kaldı. Yürüyecek hali bile kalmadığı belli olduğu için arka ofise götürdük, dinlenmesini sağladık. Kolilerle de biz ilgilendik. Haliyle de bayram günü kasada tek kişi kaldı. Müşterilerden gelen somurtmalar, sessiz sövgüler, şikayetçi mırıldanmalar eşliğinde tek kişi normalde 2 kasiyerin bakması gereken mağazayı tek başına cinnet sınırlarında gezinerek idare etmek zorunda kaldı. Durumu bölge sorumlusuna bildirdiğimizde de gayet rahat bir tavırla eleman alımına “gerek olmadığını”, “aslan” gibi olduğumuzu söyledi(!)

Beli rahatsızlanan arkadaşın durumunu anlattığımızda, 1-2 saat dinlenirse geçeceğini söyleyerek muazzam ortopedi ve iş sağlığı bilgisiyle de bizi aydınlattı, sağ olsun. İşe başlama öncesinde okutulan fakat çoğumuzun okumadığı formda bu tarz durumlarda fenalaşan personelin, bir personel arkadaşıyla birlikte en yakın hastane veya sağlık ocağına gitmesi gerektiği yazıyor. Aynı formda yazan mağaza tipi – personel sayısı eşleşmesi de dahil birçok maddede olduğu gibi tabii ki buna da uyulmuyor. Uyulmaması ise “normal” karşılanıyor.

Bu şikayetlerimiz, mağazaya geldiği sayılı zamanlardan birine denk gelirse bölge sorumlusuna sözlü şekilde dile getirildiğinde, o sürekli güleryüzü ve rahatsız edici derecedeki pozitif tavrı maske yapmış bölge sorumlusu, sohbet konusunu coğrafyamızdaki işsizlik rakamlarına getiriyor.

“Son Kullanma Tarihi” Siliniyor ve İki Hafta Sonrası Yazılıyor

Yukarıda bahsettiğim “S.K.T yapmak” kavramına gelelim. Tüketim mallarının Sağlık Bakanlığı tarafından belirlenen son kullanma tarihinden sonra tüketilmesi, ürünün kimyasındaki değişimlerden ötürü “zararlıdır”. Hatta yoğurt, kefir, ayran gibi laktik asit içeren ürünlerde bu zarar çok ciddi sağlık sorunlarına kadar gidebilmektedir. Ancak A-101’de bir ürünün son kullanma tarihi yaklaştığında bölge sorumlusu mağaza sorumlusuna bunların “bir şekilde” satılması gerektiğini söyler. Nasıl olacağı, sorumlunun insaniyeti ve yaratıcılığına kalır. Son kullanma tarihi yaklaşan sütü alana, yine tarihi yaklaşmakta olan kraker hediye edilen kampanyalar düzenlenir örneğin. Yani temizlik elemanlığı, kasiyerlik, depoculuktan sonra pazarlamacı olarak da bulursunuz kendinizi.

Maaş günü kartlara yatan eksik tutarlar, satmanız istenen süt miktarına denk oluyor. Bundan bahsettiğimde aldığım yanıt maden ocaklarına başvuru yapan işsiz sayısı ve kağıt toplayıcılığı örnekleri oluyor. İkinci çalıştığım mağazada daha değişik bir örnekle karşılaştım. M.S. da dahil hepimiz tarihi geçmiş yoğurtları kartlarımızdan çekiyor ve çöpe atıyorduk. Saçmalığı eşit şekilde sırtlıyorduk. Fakat başka bir olay daha var ki çok ayrı bir konu. 

Karşılaşınca önce şaka yaptıklarını sandığım fakat birçok şubede bilinen bir olay olduğunu öğrendiğim S.K.T yapmak. Basitçe anlatmak gerekirse paket üzerindeki S.K.T’ler bir miktar çamaşır suyu ve pamukla siliniyor; asetat kalemlerle yenisi, çoğunlukla 2 hafta ileri tarihlisi yazılıyordu. M.S bunu yapmadığımız takdirde hepimizin maaşından kesileceğini söylediğinde başka çare zaten kalmıyordu. Malum “işsizlik var”.

Harcıyorlar, Sömürüyorlar, Kovuyorlar Hatta Zehirletiyorlar

Velhasıl sloganda da bahsedildiği gibi işsizlik, güvencesiz iş koşulları, ekonomik sıkıntılar derken içeride sömürüldüğümüzün ne kadar farkında olursak olalım, haksızlıkları ve yanlışları ne kadar görürsek görelim hiçbirimiz A-101’e göre “harcanamaz” değiliz. Kapıda sıra bekleyen milyonlarca işsiz gencin varlığı sır değilken hem de. Bu durumda o kadar doğru bir slogan üretmişler ki harcıyorlar, sömürüyorlar, kovuyorlar hatta zehirletiyorlar yine bitiremiyorlar.

Yoksulluğa, sömürüye karşı ses çıkaranların şiddetle bastırıldığı bu dünyada her yanlış içselleştirilip kanıksanıyor. Bunu dile getirdiğimizde “dünyanın hali bu”, “herkes bu durumda”, “düzen böyle” cümleleriyle karşılaşıyoruz. Sömürü yerçekimi ya da suyun kaldırma kuvveti kadar beynimize, hayatımıza işlemiş bir doğa kanunu olarak çıkıyor karşımıza. Bizi halen ayakta tutansa başka bir dünyanın umutlarından başka bir şey olmuyor.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz