Bolşevizm Kemalizm’in Kan Kardeşidir – Şamil Parlak

0
3563

Taksim Meydanı’nda bir anıt vardır. Yaşadığımız topraklarda Taksim Meydanı, bir devlet katliamının ardından, ezilenler için simgesel bir yer haline gelmiş, 1977’den bugüne yüzlerce mitinge, eyleme, kavgaya tanıklık etmiştir. Meydan ezilenler için mücadeleyle simgeleştiği gibi, meydandaki bu anıtta ezenler için de simgesel nüveler vardır.

1928 yılında İtalyan heykeltıraş Pietro Canonica’ya yaptırılan anıtın bir yüzü TC’nin Kuruluş Savaşı’nı, diğeri ise cumhuriyeti simgeliyor. Cumhuriyeti simgeleyen yüzünde askerlerin ve halkın önünde duran bir Mustafa Kemal tasviri varken diğer yüzünde Mustafa Kemal’in arkasında Fevzi Çakmak ve İsmet İnönü duruyor. Bir de Kuruluş Savaşı’ndaki Bolşevik dostluğunu simgeleyen iki Bolşevik general Mihail Frunze ve Kliment Voroşilov.

Kliment Voroşilov kimdir diye bakıyoruz. 1917 Ekim’inde Bolşeviklerin iktidarı ele geçirmesiyle birlikte Petrograd Savunma Komitesi Başkanı olan Voroşilov, 1918’de Ukrayna 5. Kızıl Ordusu’nu kurdu. TC’nin Kuruluş Savaşı sırasında askeri bilgi ve deneyimlerini paylaşmak üzere Ankara’ya gönderildi. Sonraları 1925 yılında Halk Savunma Komiserliği’ne (Kızıl Ordu Komutanlığı) atandı, 2. Dünya Savaşı’na kadar bu görevi sürdürdü. Bu tarihlere kadar Moskova’daki büyük temizlikten kurtulan nadir isimlerinden biri olmasını Stalin’le ömrünün sonuna kadar süren dostluğuna borçlu olan Voroşilov, Leningrad Savunması sonrasında mareşallikle ödüllendirildi ve savaş sonrası politbüro üyesi oldu. Stalin’in ölümüyle birlikte de Yüksek Sovyet Prezidyumu Başkanlığı’na getirildi.

Mihail Frunze, Voroşilov tarafından kurulan Ukrayna Kızıl Ordusu’nun 1921’deki komutanıydı. 18 yaşında Bolşeviklere katılan Frunze, genç yaşta öldüğünde Troçki’nin halefi olarak Kızıl Ordu Komutanı’ydı. Bu görevden önce ise Ukrayna Sovyet Cumhuriyeti temsilcisi olarak 1921’de Ankara’daydı Frunze. Ona Ukrayna Sovyet Cumhuriyeti temsilciliğini veren, Ukrayna’da 1918-1921 yılları arasında gerçekleşen anarşist devrimi, üçüncü ve son büyük taarruzda haleflerinin aksine bastırabilmesiydi.İsyan Ordusu’nun tümüyle yok edilmesi amacıyla üçüncü büyük taarruz Frunze komutanlığında başladı. Brest Litovsk’la terk edilen Ukrayna’yı anarşist devrimle kurtaran İsyan Ordusu’nun yok edilmesi, beraberinde devrimin de yok edilmesi demekti. İsyan Ordusu’nun yok edilmesi, Ukrayna’da kurulan ve yine Brest Litovsk’la Bolşeviklerce kendi kaderine terk edilen Alman devriminin mimarlarından olan sosyalist Rosa Lüksemburg’un adını taşıyan komünlerin dağıtılması, İsyan Ordusu’na katılan, destekleyen, yardım eden yüzbinlerce Ukrayna işçi ve köylüsünün katledilmesi demekti. Lenin’in emri, Troçki’nin önderliği ve Frunze’nin komutanlığında gerçekleştirilen bu topyekûn imha ve işgal saldırılarına karşı topyekûn direniş, 1921 Haziran’ına kadar sürdü.

İktidarın özgürlüğe açtığı savaşın son taarruzunun komutanı Frunze’ye kulak verelim:

“İsyan Ordusu komutanı Mahno yoldaşa emir. Nüshası Güney Cephesi orduları komutanlarına. No: 00149. Genelkurmay’da hazırlanmıştır. Melitopol, 23 Kasım 1920.

Wrangel’le çatışmaların son bulması nedeniyle ve Wrangel’in kesin yenilgisi göz önünde bulundurularak, Güney Cephesi Askeri Devrimci Konseyi, partizanlar ordusunun görevinin son bulduğunu kabul eder. Dolayısıyla İsyan Ordusu Askeri Devrimci Konseyi’ne, isyancı partizan birliklerini, vakit kaybetmeksizin Kızıl Ordu’nun bir parçasını oluşturacak düzenli askeri birimlere dönüştürmeye koyulmasını önerir. İsyan Ordusu’nun olduğu haliyle devam etmesi için artık hiçbir neden yoktur. Tam tersine Kızıl Ordu’nun yanında özel amaçlar gözeten, özel bir örgütlenmeye sahip bu birliklerin varlığı kesinlikle kabul edilemez birtakım sonuçlar doğuruyor. Bu nedenledir ki Güney Cephesi Askeri Devrimci Konseyi, İsyan Ordusu Askeri Devrimci Konseyi’nden aşağıdakilerin yapılmasını talep eder:

Halen Kırım’da bulunan eski isyan ordusunun tüm birlikleri, ivedi olarak 4. Sovyet ordusuna katılmalıdır. Bu dönüşümden Askeri Devrimci Konsey sorumlu olacaktır.

Gulya-Polye askeri tertipler seksiyonu tasfiye edilmelidir. Savaşçılar, ordunun yedek birlikler komutanlığının talimatlarına uygun olarak yedek birliklere paylaştırılacaktır.

İsyan Ordusu Askeri Devrimci Konseyi, bu dönüşümlerin gerekliliğini savaşçılara açıklamak için gerekli her türlü tedbiri almak durumundadır.
İmza: M. Frunze, Güney Cephesi Başkomutanı; Smilga, Askeri Devrimci Konsey üyesi; Karatıgin, Genelkurmay Başkanı.”

Wrangel’le çatışmaların son bulduğunu söylüyor Frunze ve haliyle İsyan Ordusu’nun varlığının bu koşullarda büyük tehlikelere yol açtığını, acilen kendini feshetmesi gerektiğini buyuruyor. Yani her türden iktidarı özgürlüğe düşman gören bir ordu, doğal olarak beni de düşman görüyor diyor. Ve doğal olarak varlığına göz yumamam.

Ama bana düşman başka bir iktidarla dövüşmesi için elbette onunla dostluk yapabilirim. Makyavelli’nin kulakları çınlasın, bir Bolşevik’e rehber oluveriyor. İktidar için dövüşenlerin dostluktan düşmanlıktan ne anladığı gözler önüne seriliyor. Bu gelişmelerden haberdar olunca Bolşevikler’in Kemalizm’le dostluğu da anlam kazanıyor değil mi? Neden kazanmasın?

Frunze, Elinin Kanı Ayağının Tozuyla Mustafa Kemal’in Huzurunda

Mustafa Kemal ve Frunze’nin karşılaşmalarını gösteren bir çizim.

Sonrasında Ukrayna Sovyet Cumhuriyeti temsilcisi olarak daha elinin kanı kurumadan Lenin’in emriyle Ankara’ya gelen muzaffer komutan Mihail Frunze, Kemalizm’in Kuruluş Savaşı’nda kullanılmak üzere 1,1 milyon altın rubleyi de beraberinde getirmişti. Ankara’ya gelişi şerefine 30 Aralık’ta büyük bir ziyafet verildi. Hariciye Vekaleti’nde düzenlenen bu ziyafette Mustafa Kemal ve Frunze karşılıklı konuşmalar yaptılar.

Mustafa Kemal’in konuşmasını tamamlaması üzerine Frunze ayağa kalkarak, “Yaşasın Türk ordusu! Yaşasın Türk halkı! Yaşasın Mustafa Kemal Paşa!” diye bağırdı. Bunun üzerine Mustafa Kemal de yeniden söz alarak; “Yaşasın Rus milleti ve Rus Şurâlar Hükümeti! Yaşasın Ukrayna ordusunun Başkumandanı arkadaşımız kahraman Frunze!” diye karşılık verdi.

Batı cephesini gezen Frunze, Azerbaycan büyükelçisi Abilof ile birlikte Mustafa Kemal’le özel bir görüşme yaptı. Bu görüşmede TBMM’nin Fransa ile yaptığı Ankara Antlaşması neticesinde iki taraf arasında oluşan güvensizlik onarılmaya çalışıldı.

Mustafa Kemal bu güvensizliği, Büyük Taarruz’un askeri planını açıkça paylaşarak dağıttı. 2 Ocak 1922’de Türkiye-Ukrayna Dostluk ve Kardeşlik Antlaşması böyle imzalandı.

Asker, Bürokrat, Diplomat, Katil; Bir Devlet Adamı: Kliment Voroşilov

Mustafa Kemal ve Voroşilov TC’nin yıldönümü Kutlamalarında

Frunze ile birlikte Taksim’deki anıtta yer alan Voroşilov da, Kuruluş Savaşı sırasında iki devlet arasındaki iş birliğini icra eden temsilcilerden biriydi. Askeri bilgisiyle savaşın taktik ve stratejisine katkı sunması amacıyla Ankara’ya gönderildi. Mustafa Kemal’in bu iki temsilcinin heykelde yer almasına dair verdiği özel emir; o tarihlerde ölmüş olan Frunze’nin anısına bir selamdı. Heykelin yapımından sonra 1933’te tekrar Ankara’ya gelecek olan Voroşilov için ise bir onur.

Voroşilov 1933’te TC’nin 10. yıldönümü kutlamaları çerçevesinde, Türkiye’ye davet edildi. 10. yıl törenine katılan Voroşilov, Anadolu Ajansı’na verdiği demeçte “Geçit töreninde gördüğüm ordu Türkiye’nin geleceğinin koruyucusudur” diyor, üstüne akşam yapılan baloya da Mustafa Kemal’le birlikte geliyordu. Voroşilov’un gördüğü ordu, Türkiye’nin geleceğini beş yıl sonra Dersim Katliamı’nı gerçekleştirerek koruyacaktı. Karşılıklı olarak övgülerin dizildiği baloda Voroşilov dozu artırarak Rus halk dansı gösterisi sunmuş, Mustafa Kemal de bu jeste zeybekle karşılık vermişti.

Bir devletin, halkların kanı üzerine kuruluşunun 10. yılında tepinen iki general! Biri çağdaş zeybek, öteki devrimci kalinka…

Bolşevikler ve İttifakları

Mustafa Kemal ve Voroşilov TBMM önünde

1917’deki devrim sürecinde iktidarı ele geçiren Bolşevikler, proletarya diktatörlüğünün inşası ve sonrasında, daima bir devlet pratiği ortaya koymuştur. Bu pratiğin uluslararası ilişkiler bağlamında irdelenişi çok daha detaylı bir incelemenin konusu olsa da, temel olarak bahsedilebilecek gerçeklik, proletarya devletinin -zaten aksi beklenmemekle birlikte- karşıtlarından pek de farklı bir şey ortaya koymadığıdır.

Her devletin düşmanları, dostları, ittifakları olur. Devletlerin birbirleriyle olan düşmanlıkları da ittifakları da kaçınılmaz olarak her türlü faktöre rağmen yalnızca çıkar üzerine kurulu olsa da, birbirleriyle olan konumlanışlarını anlamlandırmak zorundadırlar.

Buna göre Bolşeviklerin TC ile olan ilişkileri özellikle kuruluş yıllarında fazlasıyla olumludur. Bu ilişkinin Bolşevikler açısından anlamlandırılışı özetle; Türkiye’de gerçekleşen siyasal sürecin bir burjuva devrimi olduğudur. Buna göre TC anti-emperyalisttir. Tıpkı Rusya’daki gibi -hatta tarihsel olarak Rusya ile aşağı yukarı paralel bir şekilde- monarşinin yıkılışı ve cumhuriyetin kuruluşu söz konusudur.

Dolayısıyla Türkiye’de kurulan yeni rejim Bolşeviklere göre ilericidir. Bu okumanın ideolojik kaynağı Marksizm olmakla birlikte, günümüzde hala bu okumayı sürdürebilen Marksist örgütlenmeler mevcuttur. Bunun dışında Bolşeviklerin çıkarlarının çatıştığı devletlerle, TC’nin de çıkarları çatışmaktadır.

Dolayısıyla Ukrayna’nın devrimci güçlerini varlığına bir tehdit olarak görüp katliamlar yaparak bir devrimi ezen Bolşevikler için, Anarşistler düşman, Kemalistler dosttur!

23 Nisan 1920’de TBMM’nin ilanından sonra meclisi ilk tanıyan ve ilk elçi gönderen iktidar Bolşevik iktidar olmuştur. Bolşeviklerin önderi Lenin, Bolşevik hükümetin elçisi olarak atanan Semyon İvanoviç Aralov’un Ankara’ya gidişinden önce bu ittifakı şöyle anlatıyor:

“Mustafa Kemal Paşa, tabii ki sosyalist değildir ama görülüyor ki, iyi bir örgütçü, yetenekli bir komutan. Burjuva-ulusal devrimini yürütüyor, ilerici bir insan, akıllı bir devlet adamı. Bizim sosyalist devrimimizin önemini anlamış olup, Sovyet Rusya’ya karşı olumlu davranıyor. O, istilacılara karşı bir kurtuluş savaşı yapıyor. Emperyalistlerin gururunu kıracağına, padişahı da yardakçılarıyla birlikte silip süpüreceğine inanıyorum.

Halkın ona inandığını söylüyorlar. Ona yardım etmek, yani Türk halkına yardım etmek gerekiyor. İşte, sizin işiniz budur. Türk hükümetine, Türk halkına saygı gösteriniz. Büyüklük taslamayınız. Onların işlerine karışmayınız. İngiltere onların üzerine Yunanistan’ı saldırttı. İngiltere ile Amerika bizim üzerimize de sürü ile memleket saldırttı.

Sizi ciddi işler bekliyor. Yoldaş Frunze bu günlerde Ukrayna Cumhuriyeti adına Ankara’ya gidecektir. Herhalde onunla Türkiye’de karşılacaksınızdır. Gerçi kendimiz de yoksul isek de Türkiye’ye maddi yardımda bulunabiliriz. Bunu yapmamız gereklidir. Moral yardımı, yakınlık, dostluk, üç kat değeri olan bir yardımdır. Böylece Türk halkı yalnız olmadığını hissetmiş olacaktır.

Ne gibi yardımlarda bulunacağımızı da bildirelim; en kuvvetli bir olasılıkla silah yardımında bulunacağız. Gerekirse başka şeyler de veririz.”

Moskova Antlaşması

Moskova Antlaşması’nı imzalayan RSFSC ve TBMM heyetleri

Kemalizm bu dostluğa çok şey borçludur. 16 Mart 1921 tarihli Moskova Antlaşması o süreçte her iki devlet için de devam eden kuruluş savaşları kapsamında imzalanmıştır. Açık bir şekilde karşılıklı destek sözlerinin verildiği anlaşma kapsamında Bolşevik taraf için maddi kazançtan bahsedilmese de, Bolşeviklerin kazancı resmi olarak tanınma ve devam eden savaş çerçevesinde bir saflaşmadır.

Bolşevikler Fransa, Almanya, İngiltere gibi devletlere karşı Kemalist tarafı kendine çekmiştir. Kemalistlerin o günkü koşullarda elinde bulunan somut imkanlar dahilinde Bolşeviklere herhangi bir yardımda bulunması söz konusu olmadığı gibi, içinde bulunduğu Kuruluş Savaşı’nı kazanabilmesi için de teknik ve askeri imkanları yok denecek kadar azdır. Burada Bolşeviklerin dostluğu, belki de TC’nin kuruluşuna yapılan en büyük katkıyı ortaya koymuştur.

Moskova Antlaşması gereğince toplamda 39.275 tüfek, 327 makineli tüfek, 54 top, 62.986.000 tüfek mermisi, 147.079 top mermisi, 1.000 atımlık top barutu, 4.000 el bombası, 4.000 şarapnel mermisi, 1.500 kılıç, 20 bin gaz maskesi ve 10 milyon altın ruble yardım, Kuruluş Savaşı’nda olan Kemalistlere Bolşevikler tarafından karşılıksız olarak gönderilmiştir.

21 Temmuz 1922’de Şahin gemisi Novorossiysk’ten Trabzon’a 22 uçak getirmiş, Moskova Antlaşması’ndan önce de 8 Eylül 1920’de Erzurum’da külçe halinde ilk altınlar teslim edilmiştir.

Kemalist rejimin bu silahlarla halkları nasıl katlettiği de ayrı bir incelemenin konusudur ancak, bu karşılıksız yardımlara ilişkin Pontus Rumlarının katili, o dönemlerde Kuruluş Savaşı kapsamında komutanlık yapan Giresunlu çete Topal Osman’a kısaca değinmek gerek. Bolşevik komutan Lebedev, Pontus katliamı devam ederken şöyle sesleniyor “yoldaş” Topal Osman’a:

“Karadeniz Kıyısı Türk Kuvvetleri Başkomutanı Yoldaş Osman Ağa’ya;

Saygıdeğer Yoldaşım! Hem Türk hem de Rus Bağımsız Cumhuriyetleri’nin çıkarlarının bekçiliğini yapan Türk misyonunun temsilcileriyle doğrudan temas kurarak, önemli ulusal sorunların çözümü için alınan kararlar doğrultusunda her türlü yardımı gösteriyorum…

28 Eylül 1920”

Yoldaş kime denir? Ukrayna’nın işçi ve köylüleri ne yapmıştır da gericidir? Kemalizm ne söylemiştir de ilericidir? Koskoca proletarya devleti, Giresunlu Topal Osman’ın çete olduğunu nereye kadar göz ardı edebilir? Topal Osman’a yoldaş denmesinin belgesi 1920, henüz Türkiye Komünist Partisi önderi Mustafa Suphi ve yoldaşları katledilmemiş. Peki ya Moskova Antlaşması’nın tarihi ne? Mustafa Suphi’lerin 28 Kanunisani 1921’de, Bolşevikler ve Kemalistler arasındaki tüm askeri ve maddi yardımların lojistik merkezi olan Karadeniz’de katlinin 2 ay sonrası. Mustafa Suphi’nin katledilmesi emrini veren; kimilerine göre Mustafa Kemal, kimilerine göre Enver Paşa, kimilerine göre Kazım Karabekir’dir. Hatta Kemal Tahir’e göre Mustafa Suphi, Kemalistlerle Bolşeviklerin anlaşması sonucunda ve Moskova’nın rızasıyla tasfiye amaçlı katledilmiştir.

Tüm bu iddiaların hepsi ve Mustafa Suphi ve yoldaşlarının katli de ayrıca bir inceleme konusu olsa da, katillerinin Kuruluş Savaşı içerisinde olan TC olduğu çok açıktır. Açık olan bir diğer şey ise devlet olma gerçeğidir.

Bir düşünce ve hareket olarak anarşizm, 200 yıllık tarihi boyunca bu gerçeğe vurgu yapmıştır. Tarih boyunca anarşistlerin işaret ettiği şekilde binlerce kez ispatlanmıştır ki her devlet halkların kanı üzerine kurulur. Her devletin kuruluşunda büyük katliamlar vardır. Belli bir toprak parçasında bir devlet olarak var olma iddiasında olan her pratik, halkların üzerinde iktidar kurmak zorundadır. Bu iktidar zor ile, kan ile kurulur.

Ve kime ait olursa olsun, doğal olarak halka karşıdır. Bu iki devlet arasında kurulan ilişki hiçbir şekilde meşrulaştırılamaz. Ancak Bolşeviklerin bu ilişkiyi savunacak çok basit, çok temel bir gerekçesi vardır. O da devlet olma iddiasında olan herkes için her türlü düşüncenin, her türlü ilkenin, her türlü ideolojinin üstünde olan “devletin çıkarları”dır.

Devletin çıkarları için Ukrayna işçi ve köylüleri katledilebilir. Devletin çıkarları için onlarca halkı kıyımdan, katliamdan geçirmekte ve geçirecek olan devletlerle koşulsuz şartsız iş birliği yapılabilir.

Bolşevik devletin silahlarının tetiğini Kemalist devletin çeteleri çeker, mermileri ezilen halkları vurur! 1921’de Ukrayna’da anarşistleri katleden silahlar, 1930’da Zilan Deresi’nde Kürt halkını vurmuştur.

Bolşevizmin çıkarları, Kemalizm’in halka karşı kurduğu iktidara taş taşımak olmuştur. Bolşevizm, Kemalizm’in kan kardeşidir! Bu kardeşliğin nişanesi, anarşistlerin kanına bulanmış elleriyle bizzat Mustafa Kemal’in elini sıkan Bolşevik generaller Mihail Frunze ve Kliment Voroşilov şahsında bugün hala Taksim Meydanı’ndadır.

Besleyici Okuma:

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz